Kategoriler

21 Şubat 2017 Salı

Bleed for This



 -Evlat maalesef bir daha boks yapamayacaksın.
 -Hayır doktor yanılıyorsunuz...


 Muhteşem bir başarı hikayesi bu film. Zaten gerçek bir hikayeden yola çıkılarak çekilmiş. Kendinizi güçsüz, inançsız, başarısız hissettiğiniz her zaman açıp izlemeniz gereken cinsten. Üstelik sadece hikayesi değil oyuncuları, filmin senaryosu da güzel. Miles Teller çok yakışmış bu filme çok! Sırf 'Whiplash' filmindeki başarısından da değil, adam gerçekten yakışıyor bu rollere. Ve gerçekten hakkını veriyor rolün, hissettiriyor bize karakterin yaşadıklarını. Sadece Miles mı, Aaron Eckhart da bir o kadar iyiydi. Ayrıca canım Katey Sagal'ın olması da beni memnun etti. Her ne kadar filmde fazla gözükmese de. Gemma karakterinden sonra bu rolde görünce üzüldüm biraz. Gemma karakteri bir efsaneydi ne de olsa! (Duygu neyden bahsediyorsun diyorsanız eğer: Sons of Anarchy dizisindeki rolünden.)



 Filmi bir kenara bırakıp hikayeye gelecek olursam en etkileyici cümlelerden bahsedeyim. Vinny'nin röportajında kurduğu "O kadar basit değil diyerek pes ettiriyorlar adamı. Basit! Sonra fark ediyorsun ki basitmiş, hep öyleymiş." Bu cümleler birçok insana tanıdık gelir sanırım. Tabii yaşadıklarımız Vinny kadar ağır değildir birçoğumuzun ama yine de vardır ya hani böyle tipler. Ya canım sen öyle yapmaya çalışıyorsun ama olmaz bence vazgeç. Bak aslında şunu yapabilirsin bunu da yapabilirsin. Ama senin o dediklerin biraz zor, yani seninle alakası yok... Vb. Uzar gider böyle. Benim hayatımda bir düzine insan var böyle. Nereden buldun Duygu o kadar insanı derseniz aslında daha çoktur. Çünkü marketteki adam bile akıl verir sen yolundan vazgeç diye. Çünkü onlar her şeyin en iyisini bilir. Çünkü onlar her zorluğu aşan hayattaki en başarılı insanlardır(!) Mesela benim rüyalarımı süsleyen cümleleri yazayım size. "Bence formasyon al, sen beni dinle Duygu iş bulmanın imkanı yok yoksa." "Acaba okuduğun bölümü boş versen de gelip bizim tanıdık elektrikçinin dükkanında telefonlara mı baksan. İş iştir ayrım yapma Duygu." "Canım çok pardon ama neden yüksek lisans yapmıyorsun. Bizim komşunun ebesinin ...da yaptı şimdi bilmem ne üniversitesin de bilmem ne." Uzun lafın uzunu sizi pes ettirecek insanlardan kurtulun. Dinleyin onları da, dinlemeyin de demiyorum. Ama siz önce kendi -tabii gerçeğe uygun hayallerinizden bahsediyorum- yolunuzda ilerlemeye çalışın. Çalışın ama çok çalışın oturarak bir şey başarılmıyor çünkü. :))



 Mesela Vinny başarısını yanındaki Kevin'e borçlu bir miktar. Evet Vinny'nın azmi, hırsı, öz güveni, çalışma şekli, disiplini en önemli etkendi ayağa kalkmasında. Ama yanında seni anlayan, sana destek olan, senin daha iyi yerlere gelmen için uğraşan bir insan varsa tadından yenmez, başarı da kaçınılmaz olur.



 Bütün bunlardan başka filmdeki müzik seçimleri de başarılıydı. Ee söyle de şarkıların isimlerini dinleyelim derseniz:  Youtube Ama ben en çok 'Too dry to cry' şarkısına bayıldım!!!



 Ee o zaman IMDb sayfasını da yaz şuraya bir göz atalım derseniz: IMDb



 Bir de daha çok başarı hikayesine tanık olmak isterseniz onları da yazayım size. Ama biyografi tarzının dışında da birkaç film yazacağım bilginize:

-Doctor Strange
-Burnt
-Whiplash
-Black Swan
-The Theory of Everything
-Benim Dünyam
-Chef
-Million Dollar Baby


 Yaa başarıyı bırak da bize izlediğin Miles Teller filmlerini yaz diyorsanız:

-Two Night Stand
-Divergent (Uyumsuz serisi)
-That Awkward Moment
-Whiplash


 İzleyenler izlemeyenlere kesinlikle izlettirsin Bleed for This filmini. İzledikten sonra eminim benim başıma gelseydi ne yapardım diye düşününce bulacaksınız kendinizi. Ya da bulmayacaksınız nereden bilebilirim. En güzel akşamlar. Sevgiler, D!

14 Şubat 2017 Salı

Lion (Aslan)


 En güzel filmlerden birisiyle tekrar merhaba...

 Bu filmi izlerken -özellikle sıcacık yatağımda, elimde kahveyle- o kadar utandım ki kendimden. Ne hissedeceğimi şaşırdım. Dışarı her çıktığımızda belki de onlarca Saroo görüyoruz yollarda. Ama yanımıza yaklaşmaya çalışanların ya yüzüne bakmıyoruz ya da git başımdan diyoruz ya da daha da beteri dövmeye kalkışıyoruz. Niye? Çünkü yanımıza yanaştırmamamız lazım; onlar kötü, onlar hırsız, onlar bize zarar verir... Kaybolmuş bir çocuk olduğu aklımıza bile gelmez. Bizim dünyamızda öyle şeyler yok çünkü. Korkmayın ama birkaç saat sonra bu konudan uzaklaşmış, kendi sıradan dertlerime/hayatıma devam etmiş olacağım. Çünkü ben bir İNSANIM! (Ya da Zülfü Livaneli'nin Huzursuzluk kitabındaki Hüseyin'in de dediği gibi: "Ben bir İNSANDIM.")

 Kendisi gerçek bir hikayeden yola çıkılarak çekilmiş bir film. Hatta 'A Long Way Home' adlı bir kitabı da var. Filmde hikayesi anlatılan Saroo Brierley tarafından kaleme alınmış kitap.

 Saroo karakterini canlandıran Dev Patel'in hakkını vermek lazım harika oynamış. Tabii diğer oyuncular da aynı şekilde. Gerçek bir hikaye olması da sizi filme çeken özelliklerden biri. Konunun aile kavramı üzerinden ilerlemesi de. Belki de kalbimize dokunmasının, gözyaşlarımızın asıl sebebi o! İyi bir eğitimi, temiz bir yaşamı, güzel bir aileyi, tertemiz ortamları, sıradan gençlik hayatını gerçek ailesine değişmemesi ise takdire şayandı gerçekten. Filmin sonları, ah o filmin son sahneleri!

 Filmin sonundaki güzel Sia şarkısını dinlemek isterseniz: Never Give Up

Bir de IMDb sayfasına göz atalım derseniz: IMDb

Google Earth'ün nelere yardım edebileceğini de göstermişler. Bunu yazmadan geçemezdim. :))

 En iyi film dalında aday aynı zamanda. Ama yanında güzel 'Arrival' filmi de var. Bir de 'La La Land' var. (Diğerlerini henüz seyretmedim.) Ama kalbimden Arrival ve Lion geçiyor. La La Land'de harika bir filmdi. Çok hoş, çok kendine has bir havası vardı. Ama diğer iki filmin anlatmak istedikleri çok daha özeldi sanki. Tabii bana mı kaldı tüm bunlar? Benimki sadece bir fikir. :)

 Filmi sanırım şu cümlelerle hatırlayacağım: "Okyanus kadar derin bir mutluluk getirdin." İzleyenler izlemeyenlere kesinlikle izlettirsin diyip kaçıyorum. En güzel akşamlar. Sevgiler, D!

13 Şubat 2017 Pazartesi

The 9th Life of Louis Drax (Dokuzuncu Hayat)



 Merhaba ne haber, nasılsınız?

 But he is alive... Gerçekten sırf yaşıyor olması için ölümcül bir kazadan sevdiğiniz birisinin kurtulmasını -tabii komada kalarak- ister miydiniz? Bence bunu çok iyi düşünüp yanıtlayın.

 Tam da ne izlesem diye düşünürken bu filmi gördüm film izlediğim sitelerin birinden. Aslında kötü bir film de çıkabilirdi ama düşündüğüm gibi değildi tabii. İlginç, merak uyandıran, tatlı (Tatlı da bu film için pek uygun bir tanım değil aslında!) bir filmdi. Jamie Dornan, Sarah Gadon ve Aaron Paul olması dikkatimi çekti ilk başta. Ve küçük çocuk o kadar tatlıydı ki izlemeye devam ettim. Tabii yer yer sinir bozucuydu. :)) Anlattığı hikayeler, hayal dünyası çok güzeldi. Psikoloğuyla konuştuğu sahneler de bir o kadar eğlenceliydi. Aynı zamanda bir çocuğun bu kadar çok şeyle başa çıkabildiğini görmek de güzeldi. Ama filmde en güzel olan içinde barındırdığı gizemdi. Olayların nasıl olduğunu baya merak ederek izliyorsunuz. Tabii bir yerden sonra tahmin ediyorsunuz ama bu kadarı aklınıza gelemiyor tabii ki. Sonu da oldukça tatmin ediciydi.

 Her ne kadar olağanüstü güzellikte bir film olmasa da, izleyecek bir film bulamadığınızda gününüzün güzel geçmesini sağlayacak cinsten. E ben bir IMDb sayfasına bakayım derseniz: IMDb  Bir de şu yazıma/diziye bakmadan geçmeyin derim: Sons of Anarchy Şimdiden iyi seyirler. Sevgiler, D!

12 Şubat 2017 Pazar

Sons of Anarchy


 Merhaba diyecek bir halde değilim aslında, çünkü dizinin finalini az önce izledim. Ama tabii ki sıcacık bir merhabayla başlamak istiyorum. (Bu arada içiniz rahat bir şekilde okuyabilirsiniz çünkü ipucu barındırmıyor hiçbir satırında. Yani en azından şu oldu bu oldu şeklinde.)

 Hatırlar mısınız ya da izlediniz mi/okudunuz mu bilmiyorum ama Talihsiz Serüvenler Dizisi filmi/kitabı şöyle başlıyordu: "Eğer mutlu ve güzel bir hikaye istiyorsanız, yanlış yerdesiniz." İşte bu diziyi izlemeden önce de bu cümleyi sakın unutmayın. Bu yazıyı yazarken aklıma o cümleler geldi.

 İlk önce dizinin bana öğrettiği şeyden bahsetmek istiyorum. Çok şey öğretti ama asıl ön yargılarımın yersiz olduğunu öğretti. Diziye ilk başladığımda açıkçası çok seveceğimi, bu kadar kabulleneceğimi bilmiyordum. Neden derseniz bir grup serserinin klubünden bahsettiklerini düşündüm. Öyleydi aslında, hep öyleydi! Ne kadar kötü yaşam tarzları, ne kadar kötü sevgi anlayışları, ne kadar kötü karakterleri olduğunu düşündüm. Ama ben de en az sizler kadar insanım ön yargılarım kadar varım. Dar görüşlü, laf anlamaz, üç beş kelimeyle hemen yargılayan bir insanım... Bu düşüncelerle birlikte diziyi izlemeye devam ettim. Hem de çok severek, çok benimseyerek. Çünkü dizinin aslında ne kadar da gerçek hayatı anlattığını anladım. Gerçek sevgiyi, dostluğu, bağlılığı, sadakati, kuralların yıkılmazlığını; nasıl bir ailenin içinde doğarsan, sonunun ne kadar çabalarsan çabala onlar gibi olacağını, intikamın beş para etmediği gibi, sadece o duyguyu hisseden insana verdiği zararı vb. anladım. İstediğimiz kadar inkar edelim bizler de tıpkı onlar gibiyiz. Yani: We're 'Sons of Anarchy'. Sırf silahlarla yaşamağımız, kanun dışı şeyler yapmadığımız için ne alaka Duygu nasıl onlar gibiyiz demeyin bana! Gerçeklerden kaçış şeklimiz, olayların iyiye gitmeyeceği halde sarf ettiğimiz çabalarımız, yaptığımız şeylerin doğru olmadığını bildiğimiz halde kendimize inandırmamız, yalanlar içinde yıllarca yaşamamız, intikam duygularımız, nefretimiz, sevgisizliğimiz, şiddete olan gizli yönelimimiz vb. vb. vb.

 Verdiği insanlık dersi saymakla bitmez. Gerçek bir efsane. 'SoA' sadece iyi bir dizi değil, fazla iyi, kendine has, yıllarca adından söz ettirecek, senaryosu gerçek bir başyapıt olan efsane bir dizi.

 Söylenecek ne kaldı ki desem de hala çok şey var. Sevdiğim şeylerden bahsedeyim. Diziyi sevme sebeplerimden biri çalan harika şarkılardı mesela, Jax'in her zaman doğru yolda ilerleme çabası mesela, Opie'nin sorgusuz sualsiz dostluğu, Clay'in su katılmamış karaktersizliği -ama ona rağmen bir kadına olan aşkının asla bitmemesi-, Gemma'nın karaktersizliğinin-iğrençliğinin yanında oğluna duyduğu derin sevgi, Tara'nın aşkı uğruna gösterdiği gerçek fedakarlığı, Chips'in dünyalar tatlısı İskoç aksanı, Juice'ın kafasındaki dövmesi, Happy'nin adına yakışmayan korkunç halinin altındaki tatlılığı, Bobby'nin minnoş göbeği, Tiggy'nin insan mı lan bu dediğimde aslında içinde iyi bir karakter barındırması... Uzar gider böyle ama son sezonda baya şaşırdığım birisi rol almış dizide: Marilyn Manson. Yaaa tam kendisine yakışan bir roldü. Küçüklüğümden beri korkuyorum kendisinden. :)) Aaa size sevdiğim bir şeyden daha bahsetmek istiyorum o da dünya tatlısı İrlanda aksanı. Özellikle bir sezon Belfast'ta geçiyor. O sezon da 6. sezonla beraber favorilerim arasında. Motorların güzelliğinden, çıkardıkları o muhteşem seslerden bahsetmeme gerek yok sanırım.

 E o zaman IMDb sayfasını yaz da bir inceleyelim derseniz: IMDb Üstelik 1 adet Golden Globes ödülü var. Katey Sagal kapmış ödülü. Sonuna kadar da hak etmiş. Keşke bir de dram dalında en iyi dizi ödülünü kapsaymış. Neyse orası önemli değil çünkü gerçekten çok fazla takipçisi var dizinin. Hala adından söz ettiriyor yani.

 Güzel müzikleri bir de biz dinleyelim derseniz: SoA müzikleri

 Suç-dram-gerilim tarzında, 7  sezonluk (her sezon yaklaşık 13 bölüm) harika bir dizi olsun bir de üstüne gerçek hayatı yansıtsın diyorsanız kesinlikle izleyin diyorum ama KESİNLİKLE! Etrafta iyi dizi çok, gerçekten çok. Adamlar birçok insanın seveceği birçok iyi dizi yapıyor bunun farkındayım. Ama bu dizi iyi bir dizi değil bu dizi EFSANE bir dizi. Dram kategorinde Dexter'la birlikte kalbimde taht kurmuş bulunuyor kendisi.

 Lütfen izleyin lütfen! Siz de benim gibi ön yargılarınızı kırın eğer bu tarz dizileri sevmiyorsanız bile şans verin. Bakın bu cümleyi hiçbir yazımda kurmamışımdır. Hep bu tarz filmleri/dizileri seviyorsanız izleyin diye yazardım ama bu dizi başka!.. Son olarak da sevgili Instagram arkadaşım @magicccat'e sonsuz teşekkürler. O önermeseydi ben bu diziyle asla tanışamazdım. Sevgiler, D!

5 Şubat 2017 Pazar

Groundhog Day (Bugün Aslında Dündü)



 Güzel bir filmle merhaba tekrar! Hep gözüme takılıyordu izle beni izle beni diye. Dün sonunda izlemeye karar verdim. Çok sıcak, çok samimi, çok güzel bir film. Ne de olsa 90lı yıllarda çekilmiş.

 Biraz komedi, biraz romantik, biraz fantastik bir film. Fantastikliğini de izleyince anlarsınız artık. İzlerken çok şey düşünüyorsunuz.

 Elimize bir fırsat geçse aynı günü daha iyi hale getirmek için hatta kişiliğimizi daha iyi bir seviyeye getirmek için bir şeyler yapar mıydık?.. Kibrimizi, egomuzu, bencilliğimizi, insanlara yaklaşım şeklimizi, suratsız hallerimizi düzeltmeye çalışır mıydık? Gerçek bir ders niteliğinde aynı zamanda. Tabii yanında bol bol gülüyorsunuz, eğleniyorsunuz. O yüzden tadına doyum olmuyor.

 Filmde en çok dağsıçanını sevdim. Nasıl tatlı bir şey, tam bir salak. :) Sevmediğim şey ise -sevmediğim demeyeyim de çok hoşlanmadığım diyeyim- başroldeki Bill Murray amcaydı. Rolün hakkını vermiş ama ne bileyim gıcık oldum, sanırım filmdeki karaktere gıcıklığımdan kaynaklanıyordu.

 Biz biz olalım bu karakterin başına gelenleri yaşamak zorunda kalmadan günümüzü en iyi şekilde geçirelim. Kimseye sorun olmadan ya da kimseyi üzmeden.

 Aynı günü tekrar tekrar yaşaması nedense bana 'Passengers' filmini anımsattı. (Tabi konuları, tarzları bambaşkaydı.) Ordaki karakter de günlerinin anlam kazanması için her yolu denemişti ne de olsa. Hmmm kaç puan almış ki diyorsanız. >> IMDb

 Yani uzun lafın kısası izleyenler izlemeyenlere kesinlikle izlettirsin diyorum. Bakalım siz neler düşüneceksiniz film hakkında. Buna benzer bir film isterseniz eğer >> Being John Malkovich filmini izleyin derim. En güzel akşamlar, sevgiler, D!

1 Şubat 2017 Çarşamba

Bu Aralar İzlediğim Diziler


 Selam çok sevgili insanlar! Bunları size yazarken bir yandan Captain Fantastic filminde çalan şu harika şarkıyı dinliyorum. >>https://www.youtube.com/watch?v=Zdh2hot8rjU (Sweet Child O Mine) Ahhh ne harika bir filmdi. Eğer o filmle ilgili yorumumu okumak isterseniz. >>  http://duyggggfilmleri.blogspot.com.tr/2016/12/captain-fantastic.html Neyse konumuz diziler, onlardan bahsedeyim.




 TABOO: Dizimizin konusu dram az biraz da fantastik yani öyle vampirler, canavarlar falan değil de... Neyse izleyin siz çok detay vermeyeyim. Henüz ilk sezonu yayınlanıyor. Ama efsane bir dizi olacak gibi. Hem 1800lü yıllarda geçiyor dizi hem Tom Hardy var hem Tom Hardy var hemhdcsvhcdkv şaka şaka adam sadece çok iyi oynuyor çok karizmatik o kadar. :))




 PERSON OF INTEREST: Dizimiz suç-dram-aksiyon içeriyor yani polisiye bir dizi. Henüz gerçekleşmeden suçları durdurmaya çalıyor bazı arkadaşlarımız. Çok sıradan değil çok muhteşem de değil ama beni sardı. Daha ilk sezondayım ama izlemeye devam edeceğim gibi. Ne dersiniz, bir bakın isterseniz?




 AGENTS OF S.H.I.E.L.D.: Sanırım bu diziyi ilk başladığı yıl izlemeye başladım hala da severek izliyorum. Adından da anlarsınız konusunu. Marvel karakterlerini içeriyor bol bol, aynı zamanda Avengers'la da bağlantılı biraz. Bu tarzı seviyorsanız göz atın derim.




 FRIENDS: Güzel bir arkadaşlık dizisi arıyorsanız bundan iyisini bulamazsınız sanırım. Çok komik, çok içten, çok salaklar gerçekten. :)) 10 sezondan oluşuyor hem de yirmişer dakikalık bir dizi. Ara ara izlemek -özellikle canınız sıkkınsa- çok iyi oluyor. 




 THE SIMPSONS: Zaten yıllardır bildiğimiz gördüğümüz bir dizi ama dizi sitelerinde görünce dayanamadım izlemeye başladım. Can sıkıntısına birebir.




 SONS OF ANARCHY: Bu güzel diziyi bitirince uzun uzun yazacağım aslında. O yüzden şimdilik fazla bir şey yazmak istemiyorum. Buram buram dram dizisi. İzlerken sanki gerçekten onlarla yaşıyormuş gibi hissedeceksiniz yani sanki olaylarlar gerçekmiş gibi hissedeceksiniz. Kimleri ve neyi mi anlatıyor: motor klubündekilerin yaşadığı olayları. Bu tarz dizileri seviyorsanız izleyin derim.



 Tabii izlediğim diziler bunlarla sınırlı değil. Diğer diziler ya sezon finali yaptı ya ara verdi ya da ben daha sonra izlemek üzere erteledim. Ama şu da bir gerçek ki izlediğim bilmem kaç tane dizi yok. O kadar boş zamanım yok bir kere. Ayrıca siz siz olun o kadar boş olmayın. Okunacak kitaplar, izlenecek filmler, gezilecek yerler ve en önemlisi birlikte vakit geçirilecek aileler ve arkadaşlar var. Yani yaşanacak gerçek bir hayatımız var. Hem güzel, hoş, kaliteli dizileri izlemek daha önemli, bırakın az olsunlar öz olsunlar. En sevdiklerin arasında hangi diziler var Duygu derseniz şuraya bir bakın derim. >> http://duyggggfilmleri.blogspot.com.tr/2016/09/romantik-komedi-bilimkurgu-fantastik.html Tabii bu yazıyı yazdıktan sonra bir-iki tane daha favorim oldu. Onları da daha sonra paylaşırım. En güzel akşamlar. Sevgiler, D!