Kategoriler

21 Ağustos 2016 Pazar

The Social Network (Sosyal Ağ)


 Merhaba bu güzel film hakkındaki bu güzel yazımı (Ne var canım biraz abartıdan kim ölmüş?) okuyanlar. Gecenin bu saatinde belki de iyi geceler diye başlamak daha iyi olurdu. Neyse artık veda kısmında dilerim gecenizin iyi olmasını. Eğer sonuna kadar okumazsanız geceniz korkunçlu geçecek demektir, Nİ HA HA HA! (Yani rüyalarınıza Dexterlar, Hanniballar vb. girsin demek oluyor bu. Ya da oyuncak bebekleriniz canlansın birer Chucky'e dönüşsün.)



 Şakanın tadı kaçmadan filme döneyim ben. ^_^ Filmi 8 kelimeyle anlat derseniz size şunları sıralardım: Azim, fikir, cesaret, arkadaşlık, düşman, zeka, öngörü, gözlem. Bunları uyum içinde, arada güzel müziklerle, abartısız oyunculuklarla vb. harmanlarsanız ortaya 'Sosyal Ağ' filmi çıkar. Mark Zuckerberg'in hayatını herhangi bir yerden okumadım ya da izlemedim ama Jesse Eisenberg öyle bir karakter için doğru bir seçim olmuş gibi. Oynadığı birkaç filmi ve kendisinin oyunculuğunu sevmiştim. Sanki insana hayat enerjisi veriyor, seni bir şeyler yapmaya itiyor gibi bir halde sürekli. Hangi filmlerini izledin derseniz? 》 American Ultra, Batman v Superman, Now You See Me, To Rome With Love. Hangi filmini izlemek isterdin derseniz? 》 Café Society.




  Filmde beğendiğim şeylerden biri korkusuzca blog yazmasıydı. ( Öfkeyle neler yazılır neler. :) )  Arkadaşının kulübe üye olmak için yanında tavuk dolaştırması ve yemek olarak ona tavuk vermesi. 😁 Ayrıca bu konuyu savunurken "Ne var yani büyük balıklar küçük balıkları yemiyor mu?" demesi de çok iyiydi. Sahi ya insanlar, alemler içerisinde hayvanlara giriyor ve biz kendi alemimizdekileri yemiyor muyuz? Hatta daha da ayrıntıya girersek memeliler sınıfındayız ve o sınıftaki canlıları yemiyor muyuz? Yoksa yoksa biz de mi yamyamız!!! Pardon konu biyolojiye geldi. Biyolog olmanın şeyleri (faydaları/zararları) işte. Ama filmde zaten en belirgin olan şeyi daha da çok sevdim. Mark'ın hayatını bir kenara bırakıp sadece filme odaklanırsak (Ki kenara bırakılacak bir hayatı yok ama neyse o da benim esprim olsun.) bir üniversite öğrencisinin aklına gelen bir fikir sayesinde yüzmilyonlarca kullanıcıya sahip bir internet sitesi/hesabı oluşturmak sizce de heycan verici değil mi? Özellikle de benim gibi arada bir durağan arada bir hareketli hayata sahip biriyseniz...




 Sahi bizler fikirlerimize sahip çıkıp hayata geçiriyor muyuz ve onları daha da ileriye götürüyor muyuz? Benim bu yıllarda yaptığım şey izlediğim ve bir şekilde sevdiğim filmleri Instagram hesabı üzerinden bir cümleyle anlatmaktı. (O cümle de "İzleyenler izlemeyenlere kesinlikle izlettirsin."di.) Sonra bir cümle, Instagram'dan tanıdığım birinin bloğu için kendi çapımda yazdığım (Ki hala kendi çapımda yazıyorum. Kim öyle yapmıyor ki? Her kavram göreceli değil mi neredeyse, en iyi diye sunulan şeyleri bile beğenmiyor olabiliriz!) bir yazıya dönüştü, ondan ilham alıp bir Tumblr hesabı açmaya ve orda yazamaya dönüştü sonra, şimdi ise bir arkadaşım sayesinde bu bloğu açmaya ve haftada bir Instagram üzerinden belli bir tür içerisinde izleyip bir şekilde sevdiğim filmleri topluca yazıp/fotoğraflamaya dönüştü. (Bknz. https://www.instagram.com/p/BJSw5G_gqJb/ #cumaklasigiolsun tag'ine)




 Biyografi filmlerinden hoşlanıyorsanız (Steve Jobs filminden pek hoşlanmamıştım söylemeden geçemeyeceğim.), biraz işin içinde gerilim ve dram olsun diyorsanız, Facebook'un temelini yani nasıl oluşturulduğunu merak ediyorsanız, Jesse'yi seviyorsanız, kendinize bir ilham kaynağı arıyorsanız ve bir yerlerden başlamanız gerekiyorsa izleyenler izlemeyenlere kesinlikle izlettirsin derim. İyi geceler,  D! (Hadi iyi geceleri aldınız. Buraya kadar okuduysanız başınıza gelebilecek en güzel şeyler gelsin, yaşayabileceğiniz en iyi hayatı yaşayın. Okumadıysanız...)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder