Kategoriler

25 Temmuz 2016 Pazartesi

Brooklyn


 Merhabaaa!.. Yaz mevsimindeyken aşk dolu bir filmden bahsetmesem olmaz değil mi? -"Olmaz tabii ki!" diyenler çoğunlukta olur sanırım. Ama benim gibi uzun zamandır o konuya uzaksanız hatta bazen gerek bile görmüyorsunuz "Olmasa da olur." dersiniz herhalde. Neyse her şeyin bir zamanı varmış, ben şimdilik iş bekleme zamanımdayım. Ama bu filmlerde yaşayamacağım anlamına gelmez değil mi?  :)) Sözü daha fazla uzatmadan önceden yazmış olduğum yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Sevgiyle ve huzurla kalın! :*

 Hayallerle yaşlar ters orantılı mı olur çoğu zaman? Yoksa bana mı öyle geliyor. Daha küçükken bitmeyen hayallerimiz olurdu, biri biter diğeri başlardı, hatta birbiriyle çelişen hayallerimiz olurdu da farkına bile varmazdık. Çok mu umrumuzdaydı sanki!.. Hayal gücümüz henüz bitmemişti. Büyüdük ve tıkandık! Senaryoyu ilerletemez olduk, hep bir yere kadar kurduk hayallerimizi sonra da tamamen bıraktık hayal kurmayı. Belki hala vardır kuranlar ya da belki bıraktığımız yerden devam ederiz hayal kurmaya…

O hayallere sonra da devam ederiz önce güzel ‘Brooklyn’ filmimizi konuşalım. Hiç bilmediği bir ülkeye tek başına yelken açan bi kız çocuğu. Ardında bıraktığı ablası, annesi… Kim derdi ki öyle bir kız her şeyin üstesinden gelecek ve hayatta başarılı olacak. Başarının yanısıra aşık olacak! Kafasını kurcalayarak başlayan acaba mı diye sorularla devam eden bi ilişki. Sahi çok iyi bir insana karşı onun kadar iyi davranıp aşkına karşılık verebilecek gücümüz var mı?.. Ama belki bu kızımızın vardır kim bilir. :))

 Peki karşındaki insanın iyiliklerinden sıkılıp eski alışkanlıklarına dönme arzusu gelse, o alışkanlıkların üstüne bir de bambaşka bir insanla tanışsa. Ve bütün bunlar yıllardır ayrı kaldığı ülkesinde gerçekleşse! İlk başta gördüğü iyi hatta çok iyi olan bir insanı unutur mu, yoksa bütün yaşadıklarına rağmen onsuz -ilk baştaki esas iyi oğlan- olamayacağını anlayıp geri döner mi? Ama belki bu kızımız döner kim bilir. :))

 En önemlisi de; sonunda ne istediğini anlayacaksan eğer, yanlış yollara girmenin hiçbir sorun olmaması değil mi? Yoksa; yeter ki hiçbir yanlışım olmasın, hiç gerçek ve özel doğrularım olmasa da olur mu?

Biraz dram, biraz aşk, biraz hayaller, biraz gerçekler, biraz azim… Hem de Colm Tóibín adlı yazarın aynı adlı romanından uyarlanmış. İzleyenler izlemeyenlere kesinlikle izlettirsin, tabi önce fragmanı izlesin, özet kısmını okusun ya da afişine baksın ve kendisi karar vermiş olsun izleyip izlemeyeceğine. Ha bi de IMDb puanına bakın diyeceğimi sanmayın. Ya da sanın en iyisini siz bilirsiniz. Ama genel geçer katı kurallara sahip insanlardan olmayın. Mesela: “Ben asla ama asla puanı düşük olan filmleri izlemem.” diyen insanlar gibi. Çok film kaçırırsınız. Çünkü o insanların bazıları puanların bir jüri tarafından verildiğini falan sanıyor herhalde. O kadar çok ki 6lı puanlarda olup çok da sevdiğim olan filmler. Çünkü hangi kullanıcılar oy veriyo, oy verenlerin sayısı az mı çok mu, yaş aralıkları kaç, film kültürleri ne, hayata bakış açıları ne vb. Hayatta her şey göreceli, tabi filmler de dahil buna! İyi seyirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder